15 Haziran 2016 Çarşamba

ZonKişot 28. Adımını attı…


Son sayımız Ocak’ta çıkmıştı. Aradan geçen 4 ayda söyleşilere katıldık, tiyatro izledik, eylemlerde yürüdük, bağırdık, haberleri duyunca “insan olmak dokundu haysiyetimize…(Sabahattin Ali)” Yine kitap okuduk, yazılar yazdık, konuştuk, söyledik…

Termikçileri istemedik, biatçı yönetim ve topluluklara karşı durduk, kadın-çocuk istismarcılarından iğrendik, insan canını pazarlık payı yapanlardan utandık, dünyayı yaşanabilir yapmak isteyen herkese el verdik, selam durduk… Yine müzik dinledik, sinema izledik, kitap okuduk, okuduk, okuduk…

Bu 4 ayın sonuna doğru Zonguldak ana caddesinde sesler duyduk; sesler yüksek bir binanın tepesine çıktı ve vilayetin en yükseğine gitti… Sesin sahibi 4 aydır cebine para girmeyen maden işçileriydi. Yine duyulmadı ses ne hikmetse ve kilitlediler ocağa kendilerini. Bu da yetmedi ki açlığa yatırdılar 4 gün sonra bedenlerini…

Tarih döndürmek için çarkını; bir ezen-bir ezilen arıyor her dem! Döndürüyor da işte 21. yy’da Zonguldak’ta bir küçük maden kasabasında bile!

Ezenler, daha nasıl ezeriz, derdine düşmüşken canhıraş; ezilenler bir de kendi-kendilerine eziyet ediyor, aç-susuz-havasız-evsiz… Tam da, her insanın sadece insan olduğu için alması gerekenleri hakkıyla alamayarak…

Dergimizin yükünü çeken sanat üreticileri kalemi, fırçası, makinesiyle üretirken bu şehirde; ekonomik çarkı döndüren maden işçisini unutmuyorOnları ve yaşamımızı bu hale getirenleri de

Almanya’nın, bizim Zonguldak gibi, kömür kentlerini yazdı; “Almanya Trenine binen Mevlüt Kırnapçı.  

Zonguldak’ın değerlerine sahip çıkma meselesine kafa yoranlardan biri olan Gülden Işık elinde fotoğraf makinesi, önünde PC; çekiyor ve yazıyor… Biz de gündem konumuzda, onun, isyan gibi “Sinemamızı İstiyoruz” yazısını kullandık. İçerde ise “Üç Yetim”e benzettiği lavuarın “Üç Kule”sinin duygusal anlatımını bulacaksınız.

Zonguldak’tan Gökhan Taner Günsan, Mevlüt Kırnapçı ve Fatma Kılıç
il dışından Aziz Kemâl Hızıroğlu ve Tan Doğan şiirleriyle; 
Zonguldak’tan Çanakkale’ye açılan Barış Ağca fotoğraf ve kolaj çalışmasıyla dergimizi zenginleştiriyor.

Hamit Kalyoncu hocamızın Behçet Kemal Çağlar,  Behçet Necatigil ve Behçet Kalaycı’yı anlattığı “Üç Behçet”i, 
Döndü Açıkgöz’ün Karabük ve Safranbolu’dan izler bulacağınız “Karabük Şaire- Safranbolu Şiire Uzak”ı, 
Özgür Başkaya’nın amcası Fikret Başkaya ile yaptığı sanat üzerine söyleşi’yi ilgiyle okuyacağız.

3 Mart Kozlu Grizu Faciası anısına her sene yapılan tırmanışa Alaaddin Kara ilk katılış anısını yazdı; “Keltepe’ye Tırmanış”. 
Hikmet Kurter; “Kurtuluşa, Cumhuriyet’e ve Sıtmaya Adanan Yürek: Dr. Ferruh Niyazi Ayoğlu’nun Anıları” kitabını anlatıyor. 
Ali Kaya 60’lardan bir anısını öykülemiş; “Üç Kanlı Mandalina”. 
Gökhan Taner Günsan, Ali Koçak’ın şiir kitabını tanıttı.  
Ayhan Kiraz TV ekranındaki, BEÜ’den Prof. Mustafa Sözen’in de katıldığı, “Evrim” tartışmasının bir dökümünü çıkardı. 
Her bir yazının ilgiyle okunacağını sanıyoruz.

Mehmet Aydın’ın şiirlerini bazı sayfalarda göreceğimiz gibi; hem hayatından izler, hem de şiirlerinin incelemesini Müslüm Kabadayı “sofrası güneş dolu şair”in ardından, başlığını vererek yazdı. 
Derginin girişindeki şiirin deseni Kürşat Coşgun’un kaleminden… 
Nadir Özsoy’un renkli iki fotoğrafını ve 
Necdet Kutoğlu’nun  “Anne Babam Nerede” tablosunu izleyeceğiz arka kapakta…

Yine Ocak’tan Nisan’a etkinlikler, haber ve yorumlarla elimizde olan dergimizin 29. sayısı için ürünlerinizi Ağustos’un sonuna kadar bekliyoruz.

“… -karanlık dönemlerde peki,  / şarkı da söylenecek mi? /
     - elbette şarkılar da söylenecek / belgeleyen karanlık dönemleri…” Bertolt Brecht

Umutla ve dirençle kalın…









17 Haziran 2015 Çarşamba

ZonKişot 26.adımını attı...






Attı; ama yine gecikti ve Mart’ta çıkması hazırlanmışken; çıkmayınca bu aydan itibaren olan etkinlikler için kapattı mecburen bu sayıyı… Çok değerli söyleşi, tiyatro, dinleti gibi etkinlikleri üreten dostlarımız sanmasın ki; 27. sayıda yer almayacak! Hazırlamaya başladık bile… Bizi sabırla bekleyen okurlarımıza da teşekkür ediyoruz. 

 “Haziran”a Kilimli Halkevi’nin önünde başladık bu sene. Eksikleri olsa da, dergimizin ana gündemiydi Kilimli Halkevi. 1932’den günümüze, ülkemizle neredeyse aynı kaderi(!) paylaşan Halkevleri’nin içinde ayrı yere sahip Kilimli’yi, kendisi de Kilimli çocuğu olan Ayhan Kiraz kaleme aldı.
25. sayımızda Doğu Karaoğuz’un kitabıyla ilgili bir değerlendirme vardı. Cevap hakkı doğduğunu iletti. “Elbette” dedik; ama gönderdiği yazı, bizi kötü niyetle suçlayan ve atalarını kutsayan bir ruh halindeydi. Nesnel gerçeklikle yazmaya çalıştığımız yazıya; yine bu kıstaslarla cevap beklemiştik… Yazık ki ifadeleri nesnel değil; özneldi. Karaoğuz dergimizin ve bizim dostumuzdur. Dostlarımız değerlidir elbette; fakat toplumsal-kamusal alanda doğrularımız çok daha değerlidir.
Mimar Engin ErkinZonguldak Soruları”yla, kentimizin 80 yıllık imar geçmişini anımsatırken; “Ne kadermiş!” diyeceğiz bir kez daha. Kitap avcısı öğretmenimiz Şenay Özçelik Koca, birikimlerini yazıya da döküyor. Önümüzdeki sayıda bu zenginliği daha çok paylaşacağız. Güngör Şenkal Avusturya’da yaşayan bir aydınımız… Kırnapçı’nı kitabına ses veriyor. Yine, Erda Har mahlasıyla yazdığı şiirlerini okuduğumuz eğitimci Tuna Ölger… Sayfalarımıza hoş geldiler.
Amatör-politik-“Özgür Tiyatro”nun 20. Yılına katılamadık; emeği geçenlere, yazılarını paylaşanlara teşekkür ediyoruz. Dergimize katkı veren Müslüm Kabadayı ve Mehmet Ercan’ın içinde bulunduğu Bağlaç dergisinin 1. yılını kutluyoruz.
Termikçiler sayfalarımızdan hiç eksik olmayacak. Okullara kitap dağıtarak, Karagöz-Hacivat oynatarak, kanserli çocuklara oyuncak vererek, (hiç utanmadan)“temiz hava” konulu öykü yarışması yaparak; valiyle-rektörle kanka olup Zonguldaklı’yı uyutacağını sanmasın hiçbiri! Termik santral gerçeğine Barış Ağca’nın objektifinden de bakacağız sayfalarımızda. Nadir Özsoy’un Rize yaylalarındaki yaşama bakan fotoğraflarına da…
Fatma Kılıç, bir 8 Mart yazısı paylaşmıştı Zonguldak’ın Zon-Kadınları üzerine… Bu yazı da geç ulaşsa da okura; her dem geçerli bir yazı zaten, yazık ki… Alaaddin Kara’nın fotoğrafladığı, yine bir Zonguldak gerçeği olan kaçak ocaklar gibi… Çocuk ve umut; birbirine en güzel yakışan iki kelime…
Kadir Tuncer 1990 grevi öncesinden bir kesiti öyküleştirdi. Şenay Özçelik KocaNereye” oyunu üzerinden kaçak göçmenleri anlatıyor. “Demir Ökçe yıllarıÖzlem Yücesan’dan…(-ki bu yazıya vesile olan Şenay Özçelik’e teşekkür ediyor-) Müslüm KabadayıKöy Enstitüleri’nde doğan edebiyat” başlıklı Foça Çalıştayından izlenimlerini aktarırken; Güngör Şenkal “Yandım Ela Gözüne” kitabını irdeliyor. Ahmet Öztürk’ten “Meşede İnecek Var” kitabını okuyacağız. Bu kitap üzerinden, “Göç” olgusu üzerinde duruyor Mevlüt Kırnapçı da yazısında. Özgür Başkaya, Özgür Tiyatro’nun 20. yılını anlatıyor.
Aziz Kemal Hızıroğlu, Erda Har, Mevlüt Kırnapçı, Tan Doğan, Hamit Kalyoncu, Gökhan Taner Günsan şiirleriyle dergimizi zenginleştirdiler. Mehmet Ercan’dan bir “Keriz” öyküsü… Tuna Ölger de –inadına- “Sakallarımı Kestim Kuşlara” diyor. Üzeyir Karahasan toplumcu-gerçekçi ve postmodern kitaplar üzerinden uzun ve akıcı bir metin döşüyor sayfalarımıza.
Arka kapağımızda Necdet Kutoğlu resimlerini göreceksiniz. Sanatçımızın kullandığı renkleri de görebileceğiz. Kürşat Coşgun’un hazırladığı, Gülten Akın’ın şiiri ve desenini iç kapağımızda izleyeceğiz. Gülten Akın şiirleri iç sayfalarda da karşımıza çıkacak.
Salt gürültü, salt mutlu gibi yapan insan (nasıl insan?) kalabalığı… Öte yüzü kavgazan, kıyıcı, savaşlardan savaş beğenen… Öldüren ve ölen; aptalca!”  diyor, 82 yıllık direncini ayakta tutan; hâlâ düşünen, hâlâ üreten Gülten Akın. Ve diyor ki 2013’te yazdığı dizelerde; “Bağışladığın özgürlüğe / yeğdir biçtiğin zından / sonsuz güzelleşecek dünya / biz kurduğumuz zaman
Yıktırmadığımız kaleyle, kestirmediğimiz ağaçla, güvenli gelecek bıraktığımız çocuklarla birlikte…


Bir yaz daha… Bir Haziran daha… Umutla…




4 Aralık 2014 Perşembe

ZonKişot 25. adımını attı…



Ne çok bağırdık değil mi; “Hırsız vaaar!” diye aylardır. “Amaan öncekiler çalmadı mı sanki!” diyen dertsiz insanlarımıza ne demeli!

Evet, hırsız evimize girmiyor, cebimize elini sokmuyorsa hırsız değil nezdimizce! Tapulu arazimizi elimizden almanın, parkımızı AVeMe yapmanın, zeytinlikleri ve kuşların göç mekânlarını bile kurutup AB’nin enerji açığını(!) kapatan Termikçilerin hizmetine sunmanın, bir adı olmalı değil mi? Peki sanat bunun neresinde? Aynı hatlardan geçtiğini kapak yazımızda göreceğiz.

Bizim bir Belediye Sinemamız vardı; sermaye onun da üzerinden geçmenin hayallerini kuruyormuş bu aralar. Sinemasever kitle, buranın sinema olarak kullanılmasını istiyor. Zonguldaklı sinemasına sahip çıkıyor!

Yaşam alanlarımız darlaşıyor… Ekmeğimiz küçülüyor… Tekdüze giden yaşamın kırıntıları bile alınıyor elimizden… Soma’da bir yandan işçiler ölüyor, bir yandan ağaçlarHer gün bir trafik kazası, iş cinayeti, çocuk-kadın tacizleri… Her sabah savaşa hazırlanmış gibi uyanan bir ülke! Sahiden tarihi günler geçiriyoruz; “Çağlar birbirini görse/” diyoruz F.H. Dağlarca gibi; “Ortaçağ yüzüne tükürürdü/ Uzay çağının!
Ama umudumuz var… Çocuklar geliyor “düşe-kalka” ne de olsa… Onları yetiştiren eğitimcilerimiz var. Üniversitemizin Onkoloji Servisinde tedavi gören harika çocuklarımız var mesela. “El ver Renk ver” sloganıyla el emeği ürünler yapan ve yaptıran hocalarımız, çocuklar için maddi-manevi desteğinizi bekliyor.

Kendi şiirlerini bırakıp gençlerin şiirlerine kafa yoran Ruşen Hakkı ustamızı anıyoruz; teşekkür borçlu olduğumuz Aziz Kemâl Hızıroğlu’nun kalemiyle… Arka kapak deseni yine Kürşat Coşgun’dan.

Bahriye Şengün; “Ülkeme Gelsin Bahar diye uğraştı çocuklar” yazısıyla BKM çocuklarını yazdı. Ekrem Murat Zaman “Konuşan Baca” ile üretim tarihimizden bir kesit sunuyor. Fatma Kılıç, geride şiirlerini bırakan İhsan Üren’i anlattı. Gürdal Özçakır, “Naif bir madenci dostu Nedim Günsür”ü eserleriyle ve Zonguldak’la birlikte döktü sayfalarımıza. “Karaelmas’ın İlk Madencileri” ve “Mükellefiyet” kitaplarına bir bakış Özlem Yücesan’dan. Ramazan Çakıroğlu “Bir Bilge Ağaç”ı anlatıyor. Kutlu Gürelli’nin gözüyle, Sergi Odası'ndaki “Genç Sanatçılar Sergileri”nin Sebep ve Sonuçlarını ilgiyle okuyacağız.
Aziz Kemal Hızıroğlu ve Erda Har’ın şiirini, Mehmet Ercan’ın Aforizmalar’ını okurken; Mehmet Türkçelik’in masklarını, Nadir Özsoy’un fotoğraflarını, Necdet Kutoğlu’nun resmini izleyeceğiz.
Söyleşi, sempozyum, anma gibi bir çok etkinliğin haber-yorumlarını bulabileceğimiz sayfalarımızda yeni kitapları da izleyebiliyoruz.

Kutlu Gürelli, Ramazan Çakıroğlu, Erda Har ve Bahriye Şengün hoş geldiler sayfalarımıza.

Epey geç oldu bu 25. adım… Biraz güç olmadı da değil, açıkçası! Dizgi ve baskıda değişiklik yaptık. Bu yüzden acemiliğimiz için şimdiden özür diliyoruz. Eksiklerin-yanlışların olduğu yerlerde bu acemiliği göreceksiniz.

Velhasıl aylar sonra, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizeleriyle, bir kez daha… MERHABA…
… Neden herkes güzel olmaz/ Yaşamak bu kadar güzelken?// … İnsan nasıl ölebilir/ Yaşamak bu kadar güzelken?

22 Mart 2014 Cumartesi

ZonKişot 24. Adımını attı… Pazartesi dağıtım başlıyor…


Zonguldak, yerel tarih ve kültürel değerlerimizin belgelendiği bir haftayı yaşadı.  Biz de boş durmadık, bu aralar yoğun olduğunu bildiğimiz Müslüm Kabadayı ve Safranbolulu Döndü Açıkgöz’den zamanlarını ayırmasını isteyerek Kırnapçı’nın sanatçılığını gündemleştirdik. Son kitabı üzerine; yine kendisi de yerel tarih kitabı yazan Seyfettin Ceylan’dan değerlendirme aldık. Yıllardır Çaycuma’nın sanat ayaklarından birçoğunu kuran ve yaşatagelen Mevlüt Kırnapçı’yı her yönüyle yansıtamadığımızın farkındayız. Yazarlarımıza duyarlılıkları için teşekkür borçluyuz.
“Avrupa’nın enerji bahçesi”(!) ilan edilen Batı Karadeniz’in termikçileriyle mücadelemiz sürüyor. Yaşanabilir Zonguldak Platformu ve Zonguldaklılar, Muslu’ya kurulmaya yeltenilen (4.) santrale karşı yürüyerek “Eren’e Diren!” dedi. Termik yatırım(!) hezeyanlarının ayrıntısını, bu konuda çalışmalar yapan kişilerden dinledik; dergimizde bulacaksınız. Eylem fotoğrafları Alââddin Kara’dan… Hâlâ yapacak çok şey var…
Bir de Suriye’ye yardım dernekleri(!) var biliyorsunuz. Suriye’yi mahveden emperyalist çetelere mermi taşıyan yardım çetelerinin, Zonguldak’ın ortasında bu kadar rahat dilenmesini sorgulamamız gerekmez miydi? Savaşa karşı yapacak çok şey var zira…
Öykü ve şiir kitaplarıyla tanıdığımız H.Tuğrul Atasoy’la, mesleki uzmanlık alanından (nöroloji) bakarak yazdığı kitabı üzerinden, keyifli bir söyleşi yaptık. Yoğun zamanında bize de yer ve zaman ayıran hocamızı, çıktığını derginin son aşamalarındayken öğrendiğimiz şiir kitabı için de kutluyoruz.
Çaycuma’dan İlknur Yatır “Kırlangıçlar Dönerken şiiriyle, Antalya’dan ulaşan Tan Doğan “bir firari katilin itirafı” şiiriyle, Fatma Kılıç “adem” şiiriyle, yine Mevlüt Kırnapçı “parça şiirler”le sayfalarımızda. Mehmet Ercan ise güncele göz kırpan taşlama tarzındaki “bu şeytan neci” şiirini paylaştı.
Kilimlili Sami Gökmen’in, annesiyle bir anısı özelinde yazdığı duygusal anlatısı, Hikmet Kuşhan’ın “yaralı çocuklar”dan söz ettiği; yine içinden “turnalar” da geçen anlatısı ve Gülden Işık’ın “Çingene Hasan”ı… Ekrem Murat Zaman’ın paylaştığı fotoğraflar, Ayhan Kiraz’ın deseni anlatıların görselini oluşturdu.
32 yıl boyunca yok sayılan Niyazi Akıncıoğlu’nu ne kadar tanıyoruz? 1945’te Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılan48 Şair” antolojisi ve 1977’deki “40 Kuşağı” kitabı… İşte o aradaki 32 yıl, kimse usta şairi aramadı! Gençleri yüreklendirmek her şeyden önemlidir.” sözünü hatırlatarak saygıyla andığımız Akıncıoğlu’nu, yine Müslüm Kabadayı hocamızın kaleminden okuyacağız.
Doğan Şadıllıoğlu şiirlerinin toplandığı ve Doğu Karaoğuz’un “Zonguldak’ın İlk Madencileri”ni anlattığı iki ayrı kitap yakında çıkacak. İki kitaba da önsöz yazan İrfan Yalçın, bu önsözleri bize de gönderdi. Usta yazarımıza teşekkür ediyoruz.
Çaycuma’dan Seyfettin Ceylan’ın su değirmenlerini belgeleyen yerel tarih kitabını Mevlüt Kırnapçı değerlendirdi. Bu konuda İlknur Yatır’ın da söyleyecekleri var. Yine, Müslüm Kabadayı’nın yazdığı Kışlak kitabı üzerine Özlem Yücesan yazdı.
Üniversitemiz kültürel-akademik etkinliklerde bulunuyor. Artısıyla-eksisiyle değerlendirmek ve takip etmek gerektiğini düşünüyoruz. Çok geniş kapsamlı olan “Felsefe-Din-Hikmet” sempozyumuna Ayhan Kiraz yoğunlaştı. “Arkeoloji” sempozyumunda yöremizle ilgili de bir şeyler beklesek de; Özlem Yücesan’ın aldığı notlarda yoktu… Ayhan Kiraz’ın “şaman kadın”larıyla zenginleşti bu sayfamız. Bir konferansta saçılan incileri(!) toplayıp sayfalarımıza dağıtan Özlem Yücesan’dan Yavuz Bülent Bakiler’e bir güzelleme(!) okuyacağız.
Nadir Özsoy’un Suriye ve Laos’ta çektiği fotoğraflar, Ayhan Kiraz’ın çizgi-öyküsü ve ismini (yine) yanlış yazdığımız Necdet Kutoğlu’nun, yazık ki renkli koyamadığımız, resmi. Arka kapakta bir Akıncıoğlu şiiri ve Kürşat Coşgun’un desenlemesi. Coşgun, ölümünün 3. yılında çizer İsmail Gülgeç’i de yazdı.
23.sayıdaki “isimsiz” genç şairler şiiri bırakmadıkça biz de onları bırakmayacağız. Şahin Soylu ve Canan Yıldırım “isim değil şiir önemli” diyor ve yazıyorlar. Evet, çok zaman geçti ve çok etkinlikler yapıldı kentimizde. Kimisine yetişemedik, bazısını veremedik; yine de dolu-dolu haberlerimizi göreceksiniz.
Ve Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü de geçirdik bu arada. “İnsan olmak dokunuyor haysiyetime” dedirten düzenin kadınları olarak, daha ne çok aşındıracağımız yol var, değil mi! Bir kadın ozan Aydan Yalçın’ın dizelerini paylaşmak istiyorum: “…ey insanoğlu! /zulmü kendinden uzak sanma /bakmışsın ki düşmüşsün /sırtlanlar sofrasına…”
Yeni yılın 3 ayını seçim palyaçolarıyla geçirirken; o sırıtkan yüzlerin arkasında kurulan “sırtlan sofraları” çok da fazla gizlenemedi; sistem bizlerle birlikte kendini de yemeye başladı bu sofrada çoktan… Evet, zaman hızla akıyor... Biz ise akacak bir mecra arayıp duruyoruz! Bu kadar bastırmışken “kış”; “bahara daha çok var” mı dersiniz?
























8 Kasım 2013 Cuma

ZON KİŞOT 23. ADIMINI ATTI...


Ülkeler bunca geliştikten sonra insan ırkının sorunları çözmek için hâlâ şiddet dışında bir yol bulamamış olması anlaşılır gibi değil.21. yüzyılın ve savaşın tam da ortasındayken ne anlamlı sözler değil mi? Yazık ki bu sözler 1915’te söylenmiş. Bilim yolunda bedel ödeyen bilim insanı Marie Curie, bilimsel düşüncenin hâkim olduğu bir dünya düşlerken ta o zaman; 100 yıl sonrayı, bugünümüzü usuna sığdırabilir miydi?
Biz nasıl bugün; kadınların yasa gereği maaşlarını kocalarına teslim ettiği bir İngiltere’yi, kadınların erkek doktora muayene olamadığı bir Paris’i, kadınların zemin kata yerleştirildiği ve üst katta bulunan tuvalete bile çıkmasının yasak olduğu bir Berlin Üniversitesi’ni; hakeza 14 yaşından sonra kızların okutulmadığı bir Avrupa’yı düşlemleyemiyorsak… Fransa’dan bile önce kadınlara siyaset hakkı veren bir ülkede bu hızlı geri gidişe önce kadınlar dur demeliyken tam tersi oluyor şu sıralar sanki! Keza, “Haremi kurduk, sırada ne var!” diye el ovuşturuyor ataerkil düzenin kadınlı-erkekli milisleri!
Yine geciktik… Son sayımızı dağıttığımız dönemde başladı Gezi Direnişi ve yaz boyu sokakta devam etti siyaset ve sanat. Doğayı tırmıklayan termikçi sermayedarlara da, onları pohpohlayan iktidara da direniyoruz. Sokakta sloganımızla, dergide yazımızla, sahnede oyunumuzla, şiirimizle, türkümüzle… Mağarada yaşadığımız zamanlardan beri değişmeyen tek şey; sanatsal yaratıcılık. Sanatçı her zaman tanık, yeri geldikçe sanık… Ne yasaklar, ne cezalar sanatçının yaratma aşkını söndüremiyor. Bireysel olarak “Yazmasak çıldıracağız!” gerçekten belki… Peki, toplumsal açıdan bakarsak ne diyebiliriz? Yazmazsak en başa, ta en başa; mağaradan da öncesine dönmeyeceğiz mi sizce?

23. ZonKişot’ta neler var?

Geçen sayı Ekrem Murat Zaman’ın yazısının içeriğinde karşılaştığımız Gülden Işık şiiriyle, ZFD’nin kurucularından Onur Türkçelik fotoğrafıyla hoşgeldiler sayfalarımıza.
Mevlüt Kırnapçı, Mehmet Ercan, İsmail Biçer ve Aziz Kemal Hızıroğlu’nın şiirlerini okuyacağız.
Mustafa Bilgücü’den ilginç öyküsü “Mezar Koleksiyoncusu”, Mevlüt Kırnapçı’dan “Gaaak Gaak Gak” adlı, bir başka karga öyküsü okuyacağız. Ayrıca Antalya’dan, Kemal Kuşhan aracılığıyla gelen, bir öykümüz var. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz İrfan Gelen’inKavga”sı.
Türk Karikatür Tarihi’nden Kesitler”in ikinci bölümünü Kürşat Coşgun’un kaleminden okuyacağız.
Ayhan Kiraz’ın çizgi-öyküsü darağacında geçiyor; “Göz-göze”.
Nejdet Kutoğlu’nun başka bir ödüllü resmi; “siperdeki asırlık zeytin” başlığıyla.
Burak Özen’in fotoğrafı bir Zonguldak kesiti…
Ereğli’den tarihçi Gürdal Özçakır’ın ilgiyle okuduğumuz çalışması da çok ilgi çekecek; “Devrekli Sahte Kadın Peygamber - Dudu Hatun isyanı ile Kızlar Deresi efsanesinin bağlantısı
Yine birçok etkinlik, söyleşi, sergi, kitap haberleri, görsel ve yazınsal ürünlerle zengin olduğuna inandığımız bir dergi bulacaksınız.
Kapağımızda yoğun bir duman var bu sayı! Epeydir semalarımızda salınan şu dumandan hani! Ama çiçekler ve kuşlar da var… Bir de direnen insanlar… Filyos’taki zengin doğal yaşamı bilim insanının ağzından dinliyoruz. Bunları talan etmeye yeltenen termikçilerin cehennemini de görmüş oluyoruz böylece. “Toprağıma santral kurdurtmam!” diyerek toprağına sahip çıkanlara selam gönderiyoruz. Saltukovalı direnen teyzemiz de onlardan biri; kapağımıza çok yakıştı.
Sanat savaşa karşı, diyerek Nazım’ın “Neyi Anlatır Sayılar” şiirini; “Çocuklar savaşa karşı” diyerek “Atom Bombası Çocukları” kitabından bir alıntıyı paylaşıyoruz. (Bu arada, kitabı ulaştıran Kemal Kuşhan’a teşekkür ediyoruz.)
Arka kapağımızda Nazım Hikmet’in unutulmaz şiiri “Angina Pektoris”. Kürşat Coşgun’un o güzel deseniyle… Arka kapağın önünde ise Nazım’ın Balabanı’nı göreceksiniz. Usta ressam İbrahim Balaban’ın “emziren ana”yı çizdiği resmi, savaşa karşı direnen umudu hatırlatıyor bize.
Gezi Direnişi’ndeki yaratıcı eylemleriyle içimizi ışıtan, herkesi uyandıran gençlere selam gönderiyor, öldürülen yol arkadaşlarımızın önünde saygıyla eğiliyoruz. Evet, düşlemeye devam edelim; zira cehaletten başka kaybedecek şeyimiz yok.

30 Nisan 2013 Salı

ZON KİŞOT 22. ADIMINI ATTI...



Bir kışı daha geride bıraktık. Bizim kente bahar biraz zor gelir bilirsiniz. Bitmek bilmeyen yağmurlarla kaç sefer kış geri geldi sanırız. Doğa şartlarına alıştık-alışırız da; sosyal-psikolojik yaşamımızın kış şartları fazla ağır değil mi son yıllarda? Fazıl Say’a verilen “10 ay hapis” kararının “çamura dönen yağmur”dan ne farkı vardı? Ya da; zaten hapsedilerek cezalandırılan kişiye kitap yasağı cezası? Yanı başımıza kurulmaya yeltenilen termik santrallerin düşüncesi yetti, başımıza kül yağmasına! Eray Canberk’in “Ne biçim dünya bu / burnumun direği sızlıyor her şeyden” dizeleriyle yaşıyoruz sanki. Ama yine de “Ne güzel dünya bu / İyi ki geldim” diyen Ruhi Su, baharı yaşamanın elimizde olduğunu muştuluyor bize.
Burnunun direği sızlasa da her dakika; bulunduğu her yerde verdiği sanat ve sosyal mücadelesiyle önümüzü ışıtan Aydın Karahasan’ı tanıyoruz. Birçok yayını elden geçirip, onu tanıyanlarla konuşarak hazırladığımız, yine de eksiklerin olduğunu tahmin ettiğimiz derleme yazı ve fotoğraflarla borcumuzu ne kadar ödeyebildik; okurların takdiri… “Sanatımı bırakma noktasındayım!” diyenlere, zorluklar arttıkça sanatına daha da çok sarılan Karahasan’ın yürüdüğü yol bir şeyler anlatır mı acaba! Ya da; “ ‘Bunca zaman yazıyorum; bir şey değişmedi.’ dediniz mi hiç?” sorusuna, şair Şükrü Erbaş’ın yanıtını buraya almak istiyorum; “Yazmasam değişecek miydi?”
Çeviri öykülerini özleten Bilgin Hasdemir’den, müthiş bir O’Henry çevirisi okuyacağız.
Yerel Tarih bölümünde Ömür Çelikdönmez Bartın Kadınlar Pazarı’nı, Ekrem Murat Zaman Kurucaşile Cromna’da bir Mehmet’i yazdı.
Mehmet Ercan, Hülya Senday Tuncer ve A. Uğur Olgar şiirlerini paylaştı.
Nadir Özsoy, Barış Ağca ve Şafak Tortu’nun fotoğraflarını, Ayhan Kiraz’ın çizgilerini izleyeceğiz.
“damardan iki kesit” başlıklı manzum şiirinde Gürsel Yıldırım’ı keyifle okuyacağız.
Fatma Kılıç, kentimize gelen Ece Temelkuran’ın yaptığı söyleşiyle birlikte son kitabını değerlendirdi.
Üzeyir Karahasanoğlu öyküsüyle, Kürşat Coşgun İstanbul’da yaptığı sunumun birinci bölümüyle ilginizi çekecek.
Termik Santrale karşı yazımız, Fahri Bozbaş’la ayaküstü sohbetimiz, tiyatro ve haber-etkinlik izlenimlerimizi de dergimizde bulacaksınız.
Aydın Karahasan’ın portresiyle arka kapağımız yine Kürşat Coşgundan. Kapak ve etkinlik fotoğraflarını paylaşan Alâaddin Kara’ya, Aydın Karahasan’la ilgili bilgi, yayın ve fotoğrafları ulaştıran Nadir Özsoy, Çetin Sezgin, Şükran Karahasan’a ve teknik katkısıyla Nazım Ayaroğlu’na teşekkür ediyoruz.
Mayıs nelere gebe; bilmiyoruz. Doğa ne yapacağını bilir. Biz de şu kendi kış şartlarımızdan sıyrılmayı biliriz elbet.
Evet… Bir kez daha bahar sancısı… Hem biyolojik doğamızdan, hem sosyal yaşamımızdan…

22. sayımızla birlikte… Bir kez daha… Merhaba…